12 Eylül Darbesinin yolları nasıl döşendi. O güne yaklaşırken ülkenin bir panoraması.
“Darbe sonrasında tüm grev ve işçi eylemleriyle birlikte öğrenci eylemleri yasaklandı, üniversiteler sıkı denetime tabi tutuldu. 650.000 Kişi gözaltına alındı 299 Kişi işkencelerde öldürüldü, 50 kişi idam edildi, 1.683.000 Kişi fişlendi 14.000 kişi vatandaşlıktan çıkartıldı. Sendikalar, siyasi partiler, gazeteler kapatıldı. Kapatılan DİSK ise 1992 Yılında ancak açılabilecekti.”
Türkiye 40'lı yıllardan başlayarak yayılmacı emperyalist güçlerin hedefine iyice yerleşmişti. Yerli yatırımcıları destekleyen ABD gibi ülkeler aynı zamanda ülkenin yönetimine de müdahil olabiliyor, hatta kendi kirli savaşları için Türk askerini maceralara sürükleyebiliyordu. 1950 yılında ABD hayranlığı ve işbirliği içinde olan hükümet temsilcileri ve meclis, ABD'nin isteği üzerine Kore'ye asker göndererek ABD'nin takdirini kazanmış ve 1952 yılında NATO'ya kabul edilmiştir. Hemen ardında 1954 yılında da günümüzde çokça tartışılan ABD askeri üslerinin açılmasını Mecliste onaylamıştır. Beraberinde ABD tarafından bir çok kredi alınmış krediler ile birlikte “Dış Güçler” ülkeye daha çok müdahale serbestisi getirdi.
Örneğin 1945 Yılında Stalin'in Karadeniz'de asker bulunma talebine karşılık ABD'den yardım istenmesi üzerine, ABD yardımda bulunacağını buna karşılık Köy Enstitüleri'nin kapatılmasını ve 5 Yıllık Kalkınma Planı'na son verilmesini talep etti ve dönemin hükümetince kabul görüldü.
ABD ile ilerleyen ilişkilerde ülkenin bağımlılığı ve iç işlerine müdahalesi daha da arttı. 1950-54 Yılları arasında yabancı sermayeye bir çok imtiyaz tanındı, petrol arama ve çıkarma için yabancı şirketlere izinler verildi. Marshall Planı ile bir çok kredi alındı. Görece bir kalkınma yaşandı.
1955 yılına gelindiğinde Dış borçları ödemekte zorluklar başladı ödeme dengesi bozuldu. 1958 yılında ise yaşanan yüksek devalüasyon ile Dolar 2 Liradan 9 Liraya yükseldi. ABD'den istediği kredileri almakta zorlanan Menderes Hükümeti Sovyetler Birliği ile irtibata geçerek kredi anlaşmaları yapmak istedi. ABD'nin görmezden gelemeyeceği bu girişim 1 yıl sonra Menderes'in sonunu getirecekti.
Ekonomik kriz artarken emekçi kesimlerde artan hareketlilik öğrenci eylemlerine yansıdı ve Cumhuriyet Tarihinin ilk sivil itaatsizlik eylemi sayılan Kızılay'daki Öğrenci eylemlerinde 2 Öğrenci hayatını kaybetti ve polisle çatışmalar yaşandı. 20 gün sonrasında ise 1960 darbesi ile Menderes Tutuklanıp idam edilerek dönemi sona ermiş oldu.
Sonraki süreçte ABD'nin Sovyetler birliğine konumlanma girişimleri ile ülkedeki politik atmosfere müdahaleleri artarak sürdü. Ekonomik zorluklar ve halkın yoksullaşmasıyla beraber artan işçi ve öğrenci eylemleri mevcut iktidarlar ile birlikte Amerikan yönetiminde tepkisine neden oluyordu. 1969 yılında ABD'nin 6. Filosunu Protesto etmek için "Emperyalizme Karşı Mustafa Kemal Yürüyüşü" düzenleyen öğrencilere ABD tarafından desteklenen ve finanse edilen grupların müdahalesi ile 2 ölü ve yüzlerce yaralının olduğu Kanlı Pazar yaşandı.
Aynı yıl 274 sayılı İş Yasası ile 275 sayılı Sendikalar Yasası'nda değişiklik yapan tasarı meclisten geçerek İşçilerin sendika seçme hakkını önemli ölçüde kısıtladı. Bu yasadaki amaç TÜRK-İŞ'ten DİSK'e işçi akışını kesmekti. Zira DİSK emek savunuculuğu ve işçi mücadeleleri ile sermaye sınıfına rahatsızlık vermekteydi. 15-16 haziran 1970 olayları olarak anılan işçi eylemleri ile bu yasaya tepkiler ve mitingler düzenlenirken, gösterilere TÜRK-İŞ'e bağlı işçilerin de yoğun katılımı İşverenleri temsil eden hükümeti endişelendirdi. ve ardından Bakanlar kurulu 60 günlük Sıkıyönetim ilan etti. Hemen ardından gelen tutuklamalar ve saldırılarda 2 işçi 1 polis ve 1 esnaf hayatını kaybetti. 1971 yılında TSK bir muhtıra yayınlayarak ülke yönetimine tekrar müdahale etmiş ve bir çok yasa değişikliği getirmiştir. 12 Mart Muhtırası olarak bilinen bu sürecin sonunda aslında olumlu gibi görünen bir çok madde yine Sendikalara ve işçilerin örgütlenme özgürlüğüne kısıtlar getirmekte, ülkedeki ABD varlığına hiç bir engel tanımamaktadır. DİSK'in ise tüm yöneticileri tutuklanmıştır.
78'li yıllara kadar işçilerin öğrencilerin mücadeleleri DİSK'in işçi sınıfını kapsayan gittikçe genişleyen mücadelesi paralelinde mevcut Demirel hükümetinin baskıları süregelmiştir. Öğrenci ve işçi gençliğin gittikçe artan antiemperyalist ve bağımsızlık mücadeleleri artmış, daha önce de ABD tarafından oluşturulup finanse edilen iktidar yanlısı işçi-emekçi karşıtı oluşumlarla kutuplaştırılma yaratılarak şiddet ve terör ortamı tırmandırılmıştır. Malatya Maraş ve Çorum katliamları aynı benzer odaklar tarafından tezgahlanıp yüzlerce masum insanın hayatını kaybetmesiyle sonuçlanmıştır.
Tüm bu gelişmelerle birlikte Sermaye cephesi yükselen antiemperyalist dalga ve işçi emekçi mücadelesiyle birlikte sık sık hükümetin müdahalesini istediği ABD'nin yakın zamanda yayınladığı o dönemin “Gizli Diplomatik Belgelerinde” açıkça dile getiriliyor. Hem ABD'li diplomatların yönlendirmesi hem de Yerli yabancı patronların isteği ile 12 Eylül 1980 tarihinde ordunun yönetime el koyması ile darbe gerçekleşti.
Darbe sonrasında tüm grev ve işçi eylemleriyle birlikte öğrenci eylemleri yasaklandı, üniversiteler sıkı denetime tabi tutuldu. 650.000 Kişi gözaltına alındı 299 Kişi işkencelerde öldürüldü, 50 kişi idam edildi, 1.683.000 Kişi fişlendi 14.000 kişi vatandaşlıktan çıkartıldı. Sendikalar, siyasi partiler, gazeteler kapatıldı. Kapatılan DİSK ise 1992 Yılında ancak açılabilecekti.
Bu dönem için ABD diplomatik belgelerinde iş adamlarının “Mutluluktan havalara uçtuğu” ifadesi kullanılmaktadır. Sermaye sınıfının işçileri daha engelsiz ve rahat bir şekilde sömürebilmesi için 12 Eylül darbesi oldukça iyi olanaklar sağlamıştır. Ayrıca neoliberal politikalar ile özelleştirmelerin önü açılmış işsizlik yükselmiş yoksulluk artmıştır. Bugün içinde bulunduğumuz “örgütsüz” toplumun temelleri atılmıştır.
Eğitimde bilimden uzaklaşılmış dini tarikat ve cemaatler güçlendirilmiştir. Darbe dönemine kadar Finans işkolunun tamamında örgütlü olan sendikamız BANK-SEN'de kapatılmış yöneticilerine soruşturmalar açılmıştır.
Tüm bu gelişmelerden anlaşılacağı üzere darbeler genellikle Sömürgeci güçler ile yerli Sermayenin Patronları ve onların işbirlikçi hükümet temsilcileri tarafından tezgahlanmaktadır.
Biz işçi ve emekçiler olarak demokratik insanca yaşam ve çalışma koşullarının sağlandığı ücretsiz, Eğitim-Barınma-Sağlık haklarımızın temin edildiği daha adil bir ülke için mücadele ettiğimizde darbeden günümüze yansıyan tüm adaletsizlikleri ortadan kaldırabiliriz.
Alternatifimiz var ve onca saldırılara rağmen güçlü bir konfederasyon!
Konfederasyonumuz DİSK dün olduğu gibi bugün de hak ve adalet mücadelesinin öncüsü ve işçi emekçilerin daha fazla yüzünü çevirdikleri birlik noktamızdır.