Çalışırken Ölmek İstemiyoruz!
Özellikle neoliberal politikalarla birlikte devletlerin çalışma yaşamına müdahalesinin azaldığı, özelleştirmelerle güvencesizliğin arttığı son yıllarda, sendikal birlikler hayati önem arz etmiştir. Bunu acı bir şekilde deneyimliyoruz. İşçilerin sendikal örgütlülüğü azaldığı oranda, iş kazaları da daha çok işçinin hayatına mal olarak yaygınlaşıyor.
Çalışma hayatı, insanlığın var oluşundan beri her zaman var olagelmiştir. Emek ve çalışma, insanların yaşamlarını sürdürmenin en olmazsa olmaz koşuludur. İnsanlık başlarda avcılık ve tarım gibi en temel ihtiyaçların oluştuğu alanlarda basit şekillerde çalışırken, medeniyet geliştikçe çalışmanın şekli ve çeşitliliği de değişti.
Başlangıçta tarım için toprağı işlemek, ürünleri toplamak, av peşinde olmak, hayvanları evcilleştirmek ve barınma gibi konularda emek harcayan insanın, medeniyet ile birlikte yeni ihtiyaçları da doğdu. Bu ihtiyaçlar, basit doyma ve barınma tercihlerinin çok ötesine geçti. Mülkiyet ilişkilerinin ve devletli toplumların ortaya çıkmasıyla da çalışma, tamamen toplumsal bir rol ve görev hâline geldi. İnsanlık var olduğu müddetçe de çalışmak hep var olacak.
Çalışma süreçleri ve bunların insanların sosyo-ekonomik ve psikolojik dünyasına etkileri üzerine çokça konuşulabilir ve yazılabilir; özellikle sanayi devriminden sonra toplumsallaşan üretimin ve toplumun büyük kısmının "çalışan-emekçi" olması ile ilgili. Bu konuyu sendikamızın bu sayfalarında özetlemek dahi yetersiz kalacaktır. Ancak bizler, emekçiler olarak, özellikle son yıllarda çalışma hayatında başımıza gelenlerle ilgili söz söylemek için kısa bir açıklama ile giriş yapmak istedik.
Modern kapitalist dünyada; bir avuç sermayedar, dünyadaki zenginliklerin büyük kısmını elinde tutarken, toplumun büyük kısmı ise yaşamak için çalışmak zorunda kalıyor. Milyarlarca emekçi, modern devletli toplumlarda, o sermayedarlar ile kendileri arasındaki çalışma koşullarını belirleyen yasalarla çalışmakta. Bu yasalar, birkaç asırda yüz binlerce işçi ayaklanması sonrası işçilere tanınan bir takım hakları kapsıyor. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nde de yer alan “Herkesin çalışma, işini özgürce seçme, adil ve elverişli koşullarda çalışma ve işsizliğe karşı korunma hakkı vardır.” ilkesi de bunlardan biri.
Bu ilkelerin çoğu, yasalar ile güvence altına alınmış, işçileri işverenlerin daha fazla kâr tutkularının yol açtığı keyfiyete karşı koruyacak şekilde düzenlenmiştir. Ayrıca işçilerin de kendilerini koruyabilecek, hak arayabilecek birlikler, dernekler ve sendikalar kurma hakkı yasalarca koruma altına alınmıştır. Çalışma yaşamında işçileri koruyacak olanlar en başta bunlardır; özellikle de sonuncusu. Çünkü yasaların uygulanabilirliği ve denetlenebilirliği, çoğunluktan gelen bir baskı ile mümkün olmuştur.
Özellikle neoliberal politikalarla birlikte devletlerin çalışma yaşamına müdahalesinin azaldığı, özelleştirmelerle güvencesizliğin arttığı son yıllarda, sendikal birlikler hayati önem arz etmiştir. Bunu acı bir şekilde deneyimliyoruz. İşçilerin sendikal örgütlülüğü azaldığı oranda, iş kazaları da daha çok işçinin hayatına mal olarak yaygınlaşıyor.
Devlet denetiminin azaldığı ve yasalara uyulup uyulmadığının kontrol edilemediği bir ortamda, sendikaların yokluğuyla birlikte iş güvenliği tamamen işverenlerin keyfiyetine kalıyor. İş güvencesi için gerekli önlemleri almayan, bu önlemler için harcama yapmak istemeyen şirketlere ve kurumlara karşı caydırıcı bir baskı olmadığı zaman; işçilerin sendikal temsiliyetinin de ortadan kalkmasıyla, iş kazaları (ya da önlenebilir oldukları için diğer adıyla iş cinayetleri), gerçek birer katliama dönüşmektedir. Katliam olarak adlandırabileceğimiz toplu iş kazalarının yaygınlaşmasının altında yatan ana nedenlerin başlıcaları bunlardır.
Bununla birlikte çalışan kesimlerde sendikal örgütlülüğün azlığı, yukarıda değindiğimiz sebeplerle keyfiyeti beraberinde getirmekte işçilerin yaşadıkları acıların boyutu da artmaktadır. Örneğin; çocukların işçi olmöası başlı başına modern insan topluluğuna aykırı iken, iş kazalarında son yıllarda daha çok çocuk işçi hayatını kaybediyor.
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi Madde 23
1. Herkesin çalışma, işini özgürce seçme, adil ve elverişli koşullarda çalışma ve işsizliğe karşı korunma hakkı vardır.
2. Herkesin, herhangi bir ayrım gözetilmeksizin, eşit iş için eşit ücrete hakkı vardır.
3. Çalışan herkesin, kendisi ve ailesi için insan onuruna yaraşır bir yaşam sağlayacak düzeyde, adil ve elverişli ücretlendirilmeye hakkı vardır; bu, gerekirse, başka toplumsal korunma yollarıyla desteklenmelidir.
4. Herkesin, çıkarını korumak için sendika kurma ya da sendikaya üye olma hakkı vardır.